FANTASTİK HAREKET
ENGELLENEMEZ!
Kendi deyimiyle
“urban-fantasy” yazarı, “Okul”lu senarist, yılların müzik eleştirmeni Doğu
Yücel’le gençlik edebiyatını ve sinemasını, Türk edebiyatının fantastikle olan
imtihanını, hayal dünyamızı besleyenleri ve hayallerimizin beslediği bir hayatı
konuştuk. Bir de size yılbaşı müjdesi: Yılbaşına doğru Kırmızı Kedi
Kitabevi’nden çıkacak bir öykü derlemesinde “Noel Babayı Kim Öldürdü Lan?” adlı
ilk defa fantastik olmayan bir öyküyle Doğu’nun hayal gücü yeniden karşımızda
olacak.
İlk romanın Hayalet
Kitap 10 yıl sonra gözden geçirilmiş
baskısıyla yeniden raflarda. Neler gözden geçirildi? Bugün baktığında nasıl
değerlendiriyorsun romanını?
Hayalet Kitap çok
erken yaşta yazılmış bir romandı. Özellikle platonik aşk üzerine kitapta çok
fazla alıntı ve gönderme vardı ama bir alıntıyı unuttuğumu fark ettim. O da Genç Werther’in Acıları’ndandı. Aslında
ilk başta bahsetmem gereken, hatta kitabı yazarken de etkilendiğim bir roman.
Mesela ondan bir alıntı ekledim. Diğer yandan biraz çocuksu göndermeler
yapmışım genç yazar hissiyatıyla birlikte, onları biraz törpüledim. Çok da
fazla dokunmadım, çünkü kitabın o saflığını, naifliğini, acemiliğini ve bunun
yarattığı hissi bozmak istemedim. Ben kendimi çok ciddiye alan biri değilim ama
yazdığım üç kitapla ilgili iddialı konuşabilirim. Kitabı tekrar okuduğumda açıkçası
çok beğendim, çok sürükleyici ve yenilikçi bir yönü olan bir roman. Eğlenceli
ve platonik aşk ile eğitim gibi iki mesele üzerine iyi tespitleri olan ve o
meseleler üzerine iyi giden bir roman. Geçenlerde üniversite kampüsünde geçen
romanların neredeyse olmadığı, en dikkat çekenin ise Hayalet Kitap olduğu hakkında bir yazı çıktı. Düşündürücü, çünkü
Türkiye gibi genç bir nüfusun bu kadar yoğun olduğu bir ülkede gençler üzerine
edebiyat yapılmaması sorun. O yönden kitap zamanında bir eksikliği kapatmıştı,
şu anda da kapatıyor. Diğer yandan, platonik aşk konusu da çok fazla ele
alınmak istenmeyen bir konu ama ben edebiyatta ne kadar dürüst olursanız o
kadar iyi olacağını düşünüyorum. Bu iki açıdan da Hayalet Kitap tamamlayıcı bir rolü olduğunu düşündüğüm bir roman.
Romanı “Platonik
Aşklar Krallığı”na ithaf etmiştin. Duruyor mu bu krallık?
Duruyor. Özellikle de ülkemizde. İlişkilere bakış açımızın
ve ilişkilerin yaşanma biçiminin tek taraflı olduğunu düşünüyorum. Yaşanan
ilişkilerde bile karşılıksız ya da eşitsiz bir durum var. Roman bu yönden de
okunabilir. Sadece karşılıksız aşkın romanı değil, eşitliksiz aşkların da bir
romanı ve bu krallık hâlâ dimdik ayakta.
Romandan uyarlanan Okul’un senaryosunu sen yazmıştın. Hikâyeyi
liseye uyarlamak senin tercihin miydi? Sence uyarlama nasıl sonuç verdi?
Yönetmenlerin tercihiydi. Genelde ticari bir karar diye
düşünülüyor ama değildi. Lise eğitimi üzerine söylenebilecek daha çok şey
olduğu düşünüldü. Filmi önemsiyorum ama bir yandan da hayalimizdeki gibi bir
film olmadı. Buna rağmen şu an baktığımda birçok açıdan önemli olduğunu
düşünüyorum. Eğitim eleştirisini bu kadar sert bir şekilde yapan, öğretmenlerin
sınıfta öğrencilere karşı uyguladığı diktatörlüğün etkilerini gösteren, hatta
günümüzde daha yeni yeni tartışılmaya başlanılan zorunlu din dersi konusunun
üzerine bu kadar giden bir film yoktu popüler sinemamızda. Ama Hayalet Kitap’ın ileride yeniden
sinemaya uyarlanmasını isterim.
Okul’un Türk sinemasında
korku ve fantastik alanında genç bir geleneği oluşturduğu bir gerçek.
2000’lerden bu yana yükselen bu genç dalgayı nasıl değerlendiriyorsun?
Okul yakaladığı
gişe başarısı sayesinde bu türlerin Türkiye’de çoğalmasına yol açtı. Tür
açısından çok da örnek alınan bir film olmadı aslında çünkü Okul korku-komedi-gençlik filmidir.
Ondan sonra ortaya çıkan filmler ise Türkiye’de insanların en çok korktuğu
hurafe olan cinler üzerinden gidilerek çekildi. Korku sinemasında, Ada - Zombilerin Düğünü gibi iyi
örnekler vardı bence. Ben bir korku sineması hayranı olarak, korku sinemasının
hayranlar tarafından, hayranlara yapılan bir sinema türü olduğunu düşünüyorum. Ada’yı o yüzden seviyorum mesela. Onun
dışındaki birçok film sadece Türkiye’de cinlere duyulan dinî korkuyu suistimal
eden filmler. Semum hariç. Diğer
yandan gençlik filmleri de çoğaldı ama Sınav
dışında çoğunda Okul’un eleştirel
tavrı yoktu, daha çok sulu komedilerdi. Gençler kendilerini anlatan filmler
görmek istiyorlar, bu açıdan Türk sinemasına renk geldi.
Yılların edebiyat
eleştirmenlerinin bu genç sese yaklaşımı nedir? Bazen popüler kültürden
yararlanılmasından rahatsız olduklarını görüyoruz.
Evet, hem biraz fazla gönderme kullanıyor olmam hem de
türümün fantastiğe yakın olmasından dolayı eleştiriler alıyorum yaşça büyük
uzmanlardan. Fantastik edebiyatı kaçış edebiyatı olarak görüyorlar. Oysa
şimdiye kadar konuştuklarımızdan bile ne kadar gerçeğe saldıran bir tavrının
olduğu belli. Doğaüstü unsurlarla günümüz hakkında bir şeyler söylemeye çalışıyorum
ama maalesef hâlâ inanılmaz önyargılı
eleştirilerle karşılaşıyoruz. Bir yandan benim romanlarımla ilk defa fantastik
edebiyat okuyanlardan “Ben fantastik edebiyatın böyle olduğunu hiç tahmin
etmiyordum,” diyen mailler alıyorum. Şu ana kadar öyle bir önyargı oluşmuş,
fantastik edebiyatın tamamen gerçeklerden kopuk, Yüzüklerin Efendisi gibi bambaşka âlemlerde geçen, sadece
ejderhalarla dövüşülen ama bunların ardında gerçeğe dair hiçbir şeyin
olmadığını düşündürten yazılar çıkmış zamanında. Oysa Yüzüklerin Efendisi dâhil birçok fantastik eser tam da gerçeği
yorumlamaya çalışan eserlerdir.
Dönüp dönüp okuduğun,
duygu, düşünce ve düş dünyanı besleyen yazarlar kimler?
En başa gidersek Macera
Tüneli serisi. Sonra Jules Verne geldi. Ardından H.P. Lovecraft. Lise
yıllarında Shakespeare’den çok etkilendim. Douglas Adams, Boris Vian, Italo
Calvino, Dino Buzzati, Marquez, E.A. Poe. Sonra bir Stephen King çılgınlığı
başladı. Hayalet Kitap’ı okurken
Stephen King’den ve Lovecraft’ten ne kadar etkilendiğimi fark ettim. Özellikle
Lovecraft hayranları, Hayalet Kitap’ı
bir Lovecraft hayranının yazdığı bir gençlik-korku romanı olarak okuyabilirler. Tabii dilim asla onunki
gibi değil ama olayların anlatılışındaki matematiği tamamen onun gibi kurmuşum,
buna çok güldüm. Son zamanlarda Bret Easton Ellis ve Murakami’yi çok beğeniyorum.
Yerli yazarlardan Orhan Pamuk, Barış Müstecaplıoğlu, Hakan Bıçakcı, Emrah
Serbes, Mehmet Açar, Levent Şenyürek gibi isimleri takip ediyorum.
Stephen King’i neden
bu kadar çok seviyorsun? Son romanı üzerinden kendisine korkuyu Amerikan
sistemini olumlamak için malzeme olarak kullandığı eleştirileri yapılıyor. Bu
konuda ne düşünüyorsun?
Stephen King her şeyden önce çok büyük bir edebiyat tutkunu
ve çok dürüst bir yazar. Bazı kötücül düşüncelere, insanların içindeki o
karanlığa herhangi bir sansür getirmeden kitaplarında yer verebiliyor.
Psikolojik açıdan çok derinliklidir bence Stephen King’in karakterleri. Son
romanı hakkında çıkan eleştiriler için roman ya yanlış okunmuştur ya da hiç
okunmamıştır diye düşünüyorum. Herhangi bir tarzı değerlendirmek için o tarz
içindeki diğer başyapıtları okumak, o tarz hakkındaki birtakım bilgilere sahip
olmak gerekir. Maalesef bu yok. Bir eleştirmen Barış Müstecaplıoğlu’nun Perg Efsaneleri’ni eleştiriyor ama aynı
eleştirmenin daha önce Yüzüklerin
Efendisi’ni okumadığı ortaya çıkıyor. Yüzüklerin
Efendisi’ni okumayan biri Perg
Efsaneleri’ni eleştiremez. Başka bir örnek de Varolmayanlar’da başıma gelen. Ana karakterin sevgilisini cinsel
bir obje gibi görmesi, Varolmayanlar’ın gizli örgütüne kadınların alınmaması,
güzel kadınların hayalet olamaması gibi aslında komik olsun diye yazdığım bazı
kuralları ciddiye alıp kitabı kadın düşmanı olarak algılayanlar çıktı. Stephen
King’in romanlarında da sakatlara yönelik çok acayip önyargıları vardır
karakterlerin. Ama orada o önyargılara sahip olan insanlık, aslında. Orada bir
ayna tutuluyor, ben de bir ayna tutmaya çalıştım.
Türkiye korku ve
fantastik türüne kaynaklık edecek malzemeleri bol bol barındırıyor. Bunlar
neler sence?
Türkiye'deki her kesim için en büyük korku gelecek korkusu.
Birbiriyle anlaşamayan etnik kesimlerin de, inanç gruplarının da en büyük
korkusu karşı tarafın onlara kendi gerçeklerini dikte etmesi. Bir anlamda
özgürlük korkusu bu. Bu sadece bugüne ait değil, Türkiye Cumhuriyeti'nin her
döneminde farklı kesimlerin farklı dozlarda hissettiği bir korku. Gücü elde
edenin diğer kesimi azınlığa dönüştürebildiği, onu bastırabildiği, kendi
istediği şablona sokmak için elinden geleni yapabildiği bir korku filminde
yaşıyoruz. Oysa çok basit bir şey yaparak; yani bu korkuyu duymadan, herkesin
özgürlüklerine saygı göstererek hep birlikte yaşayabilsek bu korku filmini bir
Hollywood romantik komedisine dönüştürebiliriz. Ama işte gücü eline alan o gücü
sonuna kadar kullanıp gücün kölesi olmayı tercih ettikçe, zor...
Saffet Murat Tura
kendisiyle yapılan bir söyleşide edebiyatın önemli bir işlevinin iktidarla olan
hesaplaşması olduğunu söylüyordu. Senin yazdıklarında da çeşitli iktidar
biçimlerine başkaldırı var. Doğru mu?
Gündüz Vassaf’ın Cehenneme
Övgü’sünü okuduğumdan beri totaliter rejim ve üzerimize gelen bütün
baskılar üzerine kafa yoran bir insanım. O kitabı okumam benim hayatımda dönüm
noktası olabilir. O yüzden de tüm bunların üzerine, onlar benim üzerime geldiği
sürece gideceğim. Zaten bence sanat hayattan intikam alma yoludur. Ben de bu
yaşadığımız hayatı, elimizdeki tek nimeti kötüleştirmek için elinden geleni
yapan bütün araçlara, kurumlara karşı kalemimi oynatacağım, başka yapabileceğim
bir şey yok.
FABİSAD’dan (Fantazya
ve Bilimkurgu Sanatları Derneği) bahseder misin? Faaliyetleriniz ne durumda?
Kuruluş amacı Türkiye’deki fantastik ve bilimkurgu edebiyatı
ve benzer türlere olan önyargıyı kırmak, yeni yazarların ortaya çıkmasını
sağlamak, Türk edebiyatına bir renk getirmek. Hayal gücü hayatımızda ve
izlediğimiz, okuduğumuz sanat dallarında ne kadar çok olursa insanların hayata
daha özgür bir çerçeveden bakabileceğini düşünüyoruz. Aslında misyonumuz edebi
bir misyon değil sadece, hayata dair bir misyon. Şu anda Giovanni
Scognamillo’ya adanan bir öykü yarışması tasarlıyoruz. Çok önemsediğimiz bir
yarışma çünkü FABİSAD’daki birçok yazar, zamanında Nostromo ve Gençlik
Kitabevi’nin yarışmalarıyla ortaya çıkmış, kitaplarını yayımlatabilmiş isimler.
Artık Gençlik Kitabevi o yarışmayı yapmıyor, Nostromo yok. O yüzden biz böyle
bir yarışma düzenliyoruz ve daha önce kimsenin adını duymadığı çok iyi yazarlar
keşfedeceğimizi düşünüyoruz. Fantastik eylemlerimiz devam edecek!