12 Aralık 2013 Perşembe

Yozgat Blues'e dair





Mahmut Fazıl Coşkun'un bir rahibe ve Müslüman hoca aşkı temalı Uzak İhtimal'ini, tüm önyargımla uçakta bir Alman, bir Fransız, bir Amerikalı bir de Temel konseptiyle kolaycı ve politik anlamda nabza göre şerbet motivasyonlu, formüle dayalı bir film olarak algılayıp uzak durmuştum. Oysa Yozgat Blues'da öyle bir iş çıkarmış ki ilk filmini izlemeden dahi saydırdığım tüm kinayeli sevimsiz lafların bu ikinci filmin yanından yöresinden geçmesi mümkün değil.

Taşra sıkıntısı fetişizmi, bir kere şehirden taşraya gidişle alaşağı edilmiş. Bu defa şehir değil, taşra bir imkan arayışı, bir umut şehirde hayatta kalmaya çalışan için. Muhtemelen Zeytinburnu'nda bir AVM'de chanson döktürmek zorunda kalan, kel başını perukla gizlemesiyle bile ruh halini az çok anladığımız nevi şahsına münhasır bir 'müzik adamı'. Belediyenin müzik kursunda ders vermenin haleti ruhiyesi, Yozgat'ta bir pavyonda chanson söylemek, çayın nasıl demleneceğine dair Tarantinovari diyaloglar, aşk mı yalnızlık ve ihtiyaç karmaşası mı düşünülesi bir kadın-erkek ilişkisi, evlenerek 'adam' olmak, Nadir Sarıbacak'ın zıpır oyunculuğuyla entellik müessesi… Bu filmde en küçük ayrıntı bile auteur işi, kendine özgü. Ercan Kesal'a artık bukalemun desek yersiz olmaz. Ayça Damgacı, cinema-verite oyunculuğunu özümsemiş. Tansiyonu hiç yükselmeden, abartılı drama yaratmadan, az sözle, Fatih Özgüven'in tabiriyle "cool eda"lı bir film Yozgat Blues. Kendinden başka herkese hayrı dokunanlara selam olsun.