4 Mayıs 2011 Çarşamba

Naif üniversite ödevleri vol. bilmem ne... Tanpınar: "Adem ile Havva"







Cennet’ten düşüş, “büyük çelişki”ye düşüş


Ahmet Hamdi Tanpınar’ın tek tanrılı dinlerin kadim miti olan yaradılış öyküsünün baş kahramanları Adem ile Havva’yı konu edinen ve onların isimleriyle aynı adı taşıyan öyküsü, mite Tanpınarvari bir rüya atmosferi katar. Mitlere göre de yaratılan ilk kişi olan Adem, kadının ortaya çıkışından önce cennet bahçesinde melekler ve hayvanlarla, en önemlisi Tanrı’yı görebileceği bir ortamda yaşamaktadır. Keza, öykü “büyük hurma yapraklarının, acayip bambuların, tepesi demli duran okaliptüslerin, akşam güneşi meyveli narların, incirlerin, ağır akışlı berrak suların” [1] bulunduğu cennet ortamında Adem’in düş görmesiyle başlar. Düşünde tanrıyı her zamankinden farklı olarak görür, farklı dualar mırıldanılmaktadır ve Adem “kendini eskisi gibi sanmak istemektedir” [2] Bu ana kadar, tanrıyla kurduğu ilişkinin daha özel ve tek olma özelliği taşıdığını anlarız. Oysa bu rüya, bir şeylerin değişeceğini söylemek ister gibidir. Tanrının geniş ve yaratıcı eli, Adem’in düşündüğünün aksine henüz yaratım sürecini tamamlamamıştır ve son hamle olarak bizzat Adem’in bedeninden son bir eser daha meydana getirir: “(...) birdenbire bir tarafının boşaldığını, sonra yanıbaşında küçük, beyaz bir şeyin kımıldadığını, kendisine üşür gibi, korkar gibi sokulduğunu duymuş...”tur. [3] Havva’nın Adem’in sol kaburga kemiğinden yaratıldığına dair olan mit, Tanpınar’ın öyküsünde de böylelikle tekrarlanır.
Dikkat edilmesi gereken nokta, mitlerin ötesine geçip çağlara ve toplumsal / kamusal alanın her zerresine yayılan kadının narin, kırılgan, zayıf, korunmaya muhtaç ve “ikincil” olma özelliğidir ki bu da öyküde tekrarlanan bir motif olmaktadır. Tanrının eli kendisinin üzerine nasıl kapanıyorsa, Adem’in kendi eli de kadının üzerine doğru kapanır. Bu, hem koruma içgüdüsü hem de erkeğe “tanrı” rolü vermeyi ima eden bir harekettir. Belki de Havva’ya son şekli Adem tanrısı vermektedir. Nitekim günümüzde dahi kadının toplumsal kimliği erkek egemen söylem üzerinden şekillenmektedir.
Adem’in biricikliğini, onun tanrıyla kurduğu “özel” ilişkiyi bozan bir varlıktır kadın. Ne hayvandır, ne yıldız, ne de melek...Hatta bu varlık, ilk başta onun özerkliğine tehlike düşüren bir tehdit unsuru olarak da algılanır öyküde: “Sonra dayanamadı, döndü ve kendi böğründen çıkan bu sıcak, yumuşak varlığı, benliğine doğru bir düşünce, bir vehim, bir azap, bir haz gibi sokulan varlığı gördü” [4] Tedirginlik, görüldüğü gibi, karşısında duran varlığın narinliği ve savunmasızlığı karşısında bir yumuşamaya, erkek tarafında gerçekleşen koruma ve sahiplenme egosunun doyurulmasına da işaret etmeye başlamıştır. “Kadın”, “düşünce”yi ve düşüncenin yarattığı tedirginliği beraberinde getirirken bir yandan da “haz” işin içine dahil olmaktadır. Kadın ve erkeğin zıtlık ve hazla beraber gelen çekim gücünün ‘gerilimli’ uyumunun prototipi, Tanpınar’ın verdiği ayrıntılarla canlılık kazanır. Nitekim bu uyumun kaynağı, aslında “bir” olmaktan geçer. Havva, Adem’e “Benim, senden bir parçayım” [5] diyecektir. Öte yandan, Havva’nın Adem’in “parça”larından yaratılmış olması, “birlik” kavramına da çelişki getirir.
Bir sonraki aşamada Adem, tanrısal düzlemden yavaş yavaş uzaklaşarak bir değişim yaşamaya başlar. O ana kadar dostu olan yıldızların, meleklerin, hayvanların ve tanrının kendisinin yerini, başka bir deyişle kaybettiklerinin yerini kadının sıcaklığı, ona karşı duyduğu bedensel “haz” ve onu sahiplenmekten duyduğu içgüdüsel haz alacaktır. Böylelikle “düşüş” gerçekleşecek, belki de tabiri caizse Adem’in düştüğü yerde yılana sarılmasıyla, Tanpınar’ın tabiriyle “toprağın çocukları”nın [6] devri başlayacaktır. Bu öyküde yer almayan şeytanın yılan şekline girip Adem ile Havva’yı baştan çıkarması hikayesi düşünüldüğünde yılanın kendisinin bizzat kadın, kadınla birlikte gelen tedirginlik, dile getirilmeyen ancak ima edilen hazzın yok ediciliği olduğu düşünülebilir. Bununla birlikte, bu kabus tonunu da eksik bırakmayan rüya atmosferli öyküde, son bir umut ışığı bulunmaktadır. “İnsan sesine susamış toprak, bu sesleri dinledikçe ısınır, değişir” [7] Her ne kadar Adem ile Havva’nın uzaklardan birbirlerini çağıran sesleri korku ve dehşet duygularını beraberinde getirse de. Büyük çelişki ve uyum dilemma’sı, bu öykünün umuduna da gölgesini düşürmeyi başarır.
[1] Ahmet Hamdi Tanpınar. Hikayeler. İstanbul: Dergah Yayınları, 1991. s. 126.
[2] A.g.y. s. 126.
[3] A.g.y. s. 126.
[4] A.g.y. s. 127.
[5] A.g.y. s. 128.
[6] A.g.y. s. 131.
[7] A.g.y. s. 135.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder