BU BİR ŞİİR DEĞİL
Hayalperestler
Domingo Yayınları geçtiğimiz yıl Türkçeye kazandırdığı Just Kids’in ardından şimdi de Woolgathering’i yayımlayarak bizleri ‘yazar’ Patti Smith’le mest etmeye devam ediyor.
Öncelikle Just Kids hakkında birkaç kelam etmem gerekirse kitabın başlığının "Çoluk Çocuk" olarak Türkçeye çevrilmesinin çok hoşuma gittiğini söyleyeyim. "Beraber büyüdüğün sevgili" durumunu olabilecek en içten ve etkileyici biçimde Just Kids'te anlatıyordu Patti Smith. Üstelik "Patti" olma serüveni, 60'lar ve 70'ler New York'unun mevcut ahvali, hiç tanışılmayan kertenkele kral Morrison’un hayaleti satırlardan canlanıp en ergen damarlara dolanıyordu: dünyanın ayaklarının altında serildiği, her şeyi sonsuz özgürlükte yapabileceğinizi hissettiğiniz o katıksız ruh hali vücut buluyordu, kitabı okuyanda yaratma isteği uyandırarak. Yazar Feyyaz Kayacan'ın "Neredeyse oturup bir şiir yazacaktım" dediği gibi ben de neredeyse oturup bir öykü yazacaktım. Kitap ilerledikçe ve çoluk çocuk büyüdükçe Robert Mapplethorpe, Patti'ye "Gerçeğe çıkan en kestirme yolun çelişki olduğunu" öğretirken kitap da bir nevi bildungsroman/büyüme romanı olma özelliği taşıyordu. “İnsanlar böyle büyüyor,” diyor, hakikat sözcüğünün ilk harfini büyüten ölümle tanıştırıyordu bizi.
Şimdiye dek Patti Smith’in müzisyenliğini “ozan”lıktan ayrı tutmamıştık ancak arka arkaya yayımladığı Just Kids ve Woolgathering onu başlı başına bir yazar yapmaya yetiyor. Daha geleneksel, biyografik bir anlatı biçimiyle yazdığı Just Kids’in büyüsüne kapılan bazı okuyucular, nüfuz etmesi zor olan üslubu nedeniyle Woolgathering’i bir çırpıda “fazla şiirsel” diye tanımlayıp yaftalama yollu savunma mekanizmalarını kullandılar. Bana kalırsa Woolgathering olay anlatımını ve “ille de gerçeklik” duygusunu elinin tersiyle bir yana iterken esaslı bir yazarın yazıyla gerçekleştirdiği deneye işaret ediyor. Bu deney nasıl mı sonuçlanıyor? Tam da kitabın adı olan “woolgathering” eyleminin gerçekleşmesiyle. İngilizcede çayırlarda otlayan koyunların dikenli çalılara takılan yünlerini toplayan çoban anlamına gelen bu eylem, yazar Smith’in anılardan rüyalar, rüyalardan hakikat kırıntıları toparlamaya çalışırken kurduğu anlatı diline zerafetle eşlik ediyor.
Smith “woolgathering” eylemine bir anlam daha ekleyerek onu “hayalperestler” olarak da kullanıyor, nitekim kitap Türkçeye “Hayalperestler” adıyla çevrildi. Bugünden çocukluğa bakarken zihinde oluşan imgeler sadece birer anı olmaktan çok, gerçekle hayal arasında dikenli tellere takılan düşünceler bu kitapta. En iyisi bunu yazarın kendi sözleriyle ifade etmek: “Görevim, bir tutam yün gibi uçuşan düşünceleri rüzgârın pençesinden kurtarmaktı.” Çocukken erkek ve kız kardeşle çayırda yapılan yürüyüşler, çoraplara sıkıştırılan misketler, banyodan sonra annenin taradığı saçlar, yatmadan önce Tanrı’ya gönderilen selamlar, hiç unutulmayan balık yemi satan adam, ormandaki o kulübe, yeni doğan kız kardeşin hayata ilk gülümseyişi, hayat boyu yoğurduğunuz hamurunuzu oluşturan ailenizin büyük kadınları… Bir yandan bu anlar ve imgeler yazılırken demlenen çaylar, modern müziğe ve resme dair düşünceler 45 yaşındaki Smith’in dilinden dökülenler.
Just Kids’te nasıl tanıştıklarına ve aralarında yaşananlara şahit olduğumuz sevgili kovboyu Sam Shepard’a da ayrı bir bölüm ithaf etmiş Smith. Belli ki imgelemini şekillendiren Amerikan doğasının özüne sadık bir ruh kardeşi olarak görüyor onu. Amerikan yerlileriyle kovboyların düşman olmadığı bir doğada doğup maço türkülerle uyutulan Shepard’ı emeğin doğasına kafa yoran, iyi niyetle yüklü, cennetten düşmüş bir kovboy olarak anlatıyor bize. Shepard’ın Cowboys, The Curse of the Starving Class, True West gibi oyunlarını düşününce şimdiye kadar onunla ilgili zihnimizde şekillenen kovboy-ozan imgesi, Smith’in bakış açısıyla perçinleniyor.
Son olarak Smith’in taze albümü Banga’dan bahsetmeden olmaz. Tıpkı kitaplarında yaptığı gibi yine “insan deneyimi”ni dillendirmeye çalışıyor kaosun ve güzelliğin birleştiği en etkili şarkı sözleri ve melodilerle. Tıpkı kitaplarında olduğu gibi ruh kardeşlerine ve başlıca kaygısı olan insan deneyimini üzerinden anlatabileceği insanlara, Amerigo Vespucci’den Amy Winehouse’a, Johnny Depp’ten depreme uyanan Japonlar gibilerine şarkılarını ve ruhunu ithaf ediyor. Bonus şarkı “Just Kids” için ise fazla söze gerek yok: bu bir şiir değil, çocukluktan büyümeye uzanan dikenli çalılar ve onlara takılan yünler nasıl anlatılırsa öyle bir anlatı işte. Hem müzik, hem şiir, hem rüya, hem felsefe… Adını koymayın, öyle kalsın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder