14 Eylül 2012 Cuma

Holdenvari


Çocuk çocukken kollarını sallayarak yürürdü
Derenin ırmak olmasını isterdi
Irmağın da sel
Ve su birikintisinin de deniz olmasını...
Çocuk çocukken
Çocuk olduğunu bilmezdi
Bağdaş kurup otururdu
Sonra koşmaya başlardı
Saçının bir tutamı hiç yatmazdı
Ve fotoğraf çektirirken poz vermezdi...

Der Himmel Über Berlin

3 Eylül 2012 Pazartesi

XOXO The Mag, Eylül 2012: Aydınlanma mı? Delilik mi?








HBO’nun “dünyayı aydınlatan” dizisi Enlightened ikinci sezonuyla tekrar huzurlarımızda…



Aydınlanma aydınlanma denilen gözleri şaşı olmuş bir canavar… O gözler içeriye bakıyor, dışarıya bakıyor, arada kalan “ben”e bakıyor, o gözlerin sahibi şaşırıp kalıveriyor. İçinde yaşadığımız evren, bize dinginlik getirsin, artık şaşırtmasın derken “aydınlanma” denilen mefhum hallaç pamuğuna dönüşüyor? Nasıl mı? 2011’in Kasım ayında HBO ekranlarında arzı endam etmeye başlayan Enlightened’ın Amy Jellicoe’sunun durumunda 24.000 $’lık terapi faturasıyla mesela. Mark White ile birlikte yazdığı dizide kendine yönelik tahribattan oluşan eski hayatını “aydınlanma” yoluyla bertaraf etmeye çalışan Amy’ye hayat veren Laura Dern, Ocak 2013’te ikinci sezonu yayımlanmaya başlayacak olan diziye bakalım nasıl bir aydınlanma getirecek?

İlk sezon boyunca ruhsal arınmasını yaşadıktan sonra biraz da paradoksal bir şekilde eski hayatını geri kazanmak için traji-komik hallere düşen Amy’nin çırpınışları biz günümüz Havva’larına pek de yabancı gelmemişti. Bir yandan “Yatlar katlar başkalarının olsun, benim tek emelim iç huzurum,” derken kurumsallık ağından örülü iş yerlerinde ister istemez kendini rekabet öznesi olarak buluvermek, “Aslında istediğim sadece basit, huzurlu bir ilişki,” derken en temelsiz ilişkilere adım atıp kendini paralamak, hiçbirimize yabancı gelmeyen durumlar olsa gerek. İşin en ironik tarafı da kendi ağına hapsolan örümcek misali, hem bu ağdan kurtulup kendini iç huzurdan müteşekkil bir aydınlanma halesiyle çevrelemeye çalışmak, hem de bu işi en zor savaş alanında, insanı tam da sinir krizinin eşiğine getiren ortamların göbeğinde gerçekleştirmeye çalışmak. Zor iş vesselam! Amy’nin ilk sezonda yapmaya çalıştıklarını paradoksal bulmamın nedeni de bu keza: Kendi elleriyle mahvettiği eski hayatını arkada bırakmak yerine, aydınlanma terapisi sonucunda geri kazanmaya çalışması. Üstelik bu sefer bütün dünyaya değişim ve aydınlanma getirecek bir ajan olmayı kendine misyon edinmesi.

Gerçek hayatta da Laura Dern’in annesi olan Diane Ladd’in canlandırdığı annesinin fırlattığı inançsız bakışların altında, “Bu yaştan sonra da ana kucağına geri döndüm,” demeden genç kızlık odasındaki yatağına oturup günlük tutarak dengesini korumaya ve kendini telkin etmeye çalışması, Amy’nin misyonunu gerçekleştirmek yolunda attığı ilk adım. Bu arada 24.000 $’lık terapi faturasını annesi ödemek zorunda! Aydınlatılacak ilk nesne ise hayata hâlâ bağımlılıklarla tutunmaya çalışan Luke Wilson’ın canlandırdığı eski kocası. Ancak asıl büyük taarruz Amy’yi iş yerinde bekliyor. Herkesin önünde ‘delirdiği’ halde işinden kovulmayıp büyük bir merhamet göstergesi olarak kendisine eski pozisyonundan farklı, yeni bir görev verilen Amy, artık çalıştığı korkunç kozmetik firmasının bulunduğu binanın zemin katlarından birinde durmaksızın data girişi yapmak zorunda. İşinin monotonluğu bir yana eski ve yeni çalışma arkadaşlarının kendisi hakkındaki önyargılarıyla da boğuşmak durumunda olan Amy, işe dönüşünün ilk gününde giydiği sapsarı elbisenin vaat ettiği gibi gerek kendisi gerek etrafındakilere ışık getirmeye çalışıyor. Bir yandan hayatından yoga, meditasyon ve terapi seanslarını eksik etmeden dünyanın bütün egolarını ve çıkar hesaplarını, taşıdığı günışığıyla alt edeceğini düşünüyor.

Şöyle bir gerçek var ki özellikle Amerikalı seyirciler tarafından Amy’nin naif ve tuhaf bulunan bu çabası onu şimdiye kadar en sevilen dizi karakteri yapmadı. Kendi adıma, Amy’nin son derece sembolik sarı elbisesini aydınlanma haricinde, Charlotte Perkins Gilman’ın “Sarı Duvar Kâğıdı” adlı öyküsündeki erkeğin ve sistemin delirttiği kadının algısındaki sarı renk olarak da görmüyor değilim. Hatta zorla deli olduğuna inandırılıp bir de üstüne şeytanın çocuğunu doğurmak zorunda kalan Rosemary’nin Bebeği’nin Rosemary’sinin film boyunca uçuşan sarı perdeleri de aklıma geliveriyor. Nitekim dizinin “Enlightened” isminin alt başlığının “Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadın” olması boşa olmasa gerek. Amy’nin durmaksızın çevresindeki insanlarda ve sistemde değişim yaratmaya çalışırken acıklı ve komik durumlara düşmesi tuhaf bir delilik ve aydınlanmanın sonucu sanki.  Altın Küre’yi kucaklamış Laura Dern’in müthiş performansıyla hayat verdiği bu garip kadın Amy’nin büyüsü de bu birleşimden kaynaklanıyor. Asıl merak ettiğimiz Regina Spektor’un katharsis etkisi yaratan “Human of the Year” şarkısıyla vurucu bir son yapan ilk sezondan sonra, Amy’nin büyülü değneğinin dizinin devamında neyi aydınlatacağı? İçimizi mi, dışımızı mı? Ya da öyle bir değnek var mı cidden?

İyi Kitap Sayı: 43, Gökyüzünün dili olsa…


Gökyüzünde Neler Oluyor adlı hareketli kitap, gökyüzü ve iklimle ilgili pek çok doğa olayını hareketli uygulamalarla örneklendiriyor. Öğrenmeyi eğlenceli kılan bu tarz kitaplar, tam da okullar açılırken tüm öğrencilerin ihtiyaç duyduğu boşluğu dolduruyor.

Hiç gökyüzünün dili olsa da bize kendini anlatsa dediniz mi? Günlerin, mevsimlerin, gökyüzünün, türlü hava hareketlerinin, iklimlerin doğasını okullarda okutulan coğrafya kitapları dışındaki bir üslup içinde, farklı bir dilden dinlesek… Final Kültür Sanat Yayınları gökyüzüyle ilgili öyle bir kitap yayımlamış ki bu dileğim gerçek olmakla kalmadı; gökyüzü, kitabın sayfalarını çevirdikçe gözlerimin önünde bizzat canlanıverdi! Gökyüzünde Neler Oluyor - Gökyüzü ve İklimle İlgili Hareketli Bir Kılavuz adındaki bu kitap, ilk hareketli kitabım Külkedi’sini hatırlattı bana, yüzümde bir tebessüm oluştu ve sonra en klişe yetişkin cümlelerinden birisi dökülüverdi ağzımdan: “Şimdiki çocuklar ne kadar şanslı!” Çocukluğumun hareketli Külkedisi, defalarca sayfalarını çevirip aynı oyunbaz sayfalarla vakit geçirirken yeterince çekiciydi, fakat şimdi sayfalar üzerinden canlanan şey bambaşka: Burada bayağı bilimsel olaylar gayet eğlenceli ve anlaşılır bir tarzda anlatılıyor. Açık söyleyeyim; coğrafyaya özel bir ilginiz olmasa bile bu kitap baştan çıkarıcı.

Müthiş bir grafik tasarım eseri olan kitap, konu ettiği her türlü doğa olayını hareketli uygulamalarla örneklendiriyor. Havada neler mi olup bitiyor? Rengârenk bir çarkı döndürünce, rüzgârdan basınca, nemden yağışa her türlü hava hareketiyle karşılaşıyorsunuz. Hava aynı anda hem güneşli hem de yağmurluysa ne mi olur? Öğrenmek için bir şerit çekiyorsunuz ve karşınızda yedi renkli gökyüzü köprüsü! Kitabın bu uygulamalı ve hareketli bölümleri sadece bilgi vermekle kalmıyor, aynı zamanda gerekli coğrafi bilgiyi verdikten sonra sizi o konuda deney ya da ufak bir test yapmaya da yönlendiriyor. Örneğin, siz de havayı koklayan adam olabilirsiniz! Nasıl mı? Kitap sayesinde alçak ve yüksek basınçlar, izobarlar, sıcak ve soğuk havanın hareketleri hakkında bilgi edinip ayrıca bu bilgileri örnek bir hava tahmini haritasında test etme şansınız var da ondan.


Kitap güneş, mevsimler, kutuplar ve gökyüzü katmanları gibi en temel konulardan başlayarak, yağmur, bulutlar, rüzgâr, meteoroloji ve iklimler olmak üzere konularını bölümlere ayırarak ayrıntılı bir şekilde sunuyor.
Kitabın tek albenisinin hareketli uygulamalar olduğunu düşünmeyin sakın, çünkü bilgiyi sunma biçimi de takdire değer. Sadece asıl coğrafi bilgiyi vermekle kalmayıp, herkes tarafından bilinmeyen tarihsel anekdotlar, konuya ilişkin genel kültür bilgileri, hatta tartışma konuları da sunuyor. Sadece bir dakikada yeryüzüne 900 milyon ton yağmur düştüğünü biliyor muydunuz mesela? Bulut çeşitlerini öğrenirken Latince bilginizi geliştirmeye ne dersiniz peki? Hiçbir teknolojik icat olmadan önce hava tahminleri nasıl yapılıyordu, öğrenmek ister misiniz? Hayvanların ve bitkilerin belli başlı hareketlerini gözlemleyerek yapılan bu hava tahminlerinin bazılarını bugün dahi kullanıyoruz. Örneğin, kuşların alçaktan uçması yağmurun geleceğine işarettir, çünkü kuşlar yağmur yağmadan önce havanın daha yoğun olduğu alçak bölgelerde uçmayı tercih ederler. Hava tahminleriyle ilgili tarihteki teknolojik gelişmelere de yer veriliyor kitapta; tıpkı jeolojik devirlerin her aşamasına yer verildiği gibi, hem de rengârenk görseller ve tablolar eşliğinde.
Bana esmeyi anlat rüzgâr… Bana yeryüzüne nasıl düştüğünün öyküsünü anlat yağmur damlası… Bir de kişileştirilen doğa olaylarının öyküleri var ki kitaba edebi bir tat katıyor. Yağmur damlasının okyanustan başlayıp, her defasında başka bir yere indiği sonsuz döngüsünün anlatıldığı öykü bunlardan biri.

Son olarak, bilim insanlarının hâlâ işleyişini çözmeye çalıştığı iklimlere geliyoruz. Temel iklim çeşitlerini ve özelliklerini örneklerle öğreniyor, iklimi etkileyen belli başlı durumlar hakkında bilgi sahibi oluyoruz. İnsanın kendi eliyle iklim değişikliklerinde nasıl önemli bir rol oynadığının örneklerini de görüyoruz. Ozon tabakasını delen kutu spreyler, havaya karbondioksit salan uçaklar, otomobiller, elektrik santralleri, fabrikalar, yok olan ormanlar ve daha türlü etken bu değişime yol açan etkenlerden bazıları. İklim konusunda geleceğin ne getireceği esaslı bir tartışma konusu ve bu kitabı okuyanlar da bu tartışmaya davet ediliyor. Hepimiz aynı gökyüzünün altında yaşadığımıza göre gelin siz de bu tartışmaya katılın…
 
Nilay KAYA
Gökyüzünde Neler Oluyor?
Christiane Dorion
Final Kültür Sanat Yayınları, 20 sayfa