HBO’nun “dünyayı aydınlatan” dizisi Enlightened ikinci sezonuyla tekrar huzurlarımızda…
Aydınlanma aydınlanma denilen gözleri şaşı olmuş bir canavar… O gözler içeriye bakıyor, dışarıya bakıyor, arada kalan “ben”e bakıyor, o gözlerin sahibi şaşırıp kalıveriyor. İçinde yaşadığımız evren, bize dinginlik getirsin, artık şaşırtmasın derken “aydınlanma” denilen mefhum hallaç pamuğuna dönüşüyor? Nasıl mı? 2011’in Kasım ayında HBO ekranlarında arzı endam etmeye başlayan Enlightened’ın Amy Jellicoe’sunun durumunda 24.000 $’lık terapi faturasıyla mesela. Mark White ile birlikte yazdığı dizide kendine yönelik tahribattan oluşan eski hayatını “aydınlanma” yoluyla bertaraf etmeye çalışan Amy’ye hayat veren Laura Dern, Ocak 2013’te ikinci sezonu yayımlanmaya başlayacak olan diziye bakalım nasıl bir aydınlanma getirecek?
İlk sezon boyunca ruhsal arınmasını yaşadıktan sonra biraz da paradoksal bir şekilde eski hayatını geri kazanmak için traji-komik hallere düşen Amy’nin çırpınışları biz günümüz Havva’larına pek de yabancı gelmemişti. Bir yandan “Yatlar katlar başkalarının olsun, benim tek emelim iç huzurum,” derken kurumsallık ağından örülü iş yerlerinde ister istemez kendini rekabet öznesi olarak buluvermek, “Aslında istediğim sadece basit, huzurlu bir ilişki,” derken en temelsiz ilişkilere adım atıp kendini paralamak, hiçbirimize yabancı gelmeyen durumlar olsa gerek. İşin en ironik tarafı da kendi ağına hapsolan örümcek misali, hem bu ağdan kurtulup kendini iç huzurdan müteşekkil bir aydınlanma halesiyle çevrelemeye çalışmak, hem de bu işi en zor savaş alanında, insanı tam da sinir krizinin eşiğine getiren ortamların göbeğinde gerçekleştirmeye çalışmak. Zor iş vesselam! Amy’nin ilk sezonda yapmaya çalıştıklarını paradoksal bulmamın nedeni de bu keza: Kendi elleriyle mahvettiği eski hayatını arkada bırakmak yerine, aydınlanma terapisi sonucunda geri kazanmaya çalışması. Üstelik bu sefer bütün dünyaya değişim ve aydınlanma getirecek bir ajan olmayı kendine misyon edinmesi.
Gerçek hayatta da Laura Dern’in annesi olan Diane Ladd’in canlandırdığı annesinin fırlattığı inançsız bakışların altında, “Bu yaştan sonra da ana kucağına geri döndüm,” demeden genç kızlık odasındaki yatağına oturup günlük tutarak dengesini korumaya ve kendini telkin etmeye çalışması, Amy’nin misyonunu gerçekleştirmek yolunda attığı ilk adım. Bu arada 24.000 $’lık terapi faturasını annesi ödemek zorunda! Aydınlatılacak ilk nesne ise hayata hâlâ bağımlılıklarla tutunmaya çalışan Luke Wilson’ın canlandırdığı eski kocası. Ancak asıl büyük taarruz Amy’yi iş yerinde bekliyor. Herkesin önünde ‘delirdiği’ halde işinden kovulmayıp büyük bir merhamet göstergesi olarak kendisine eski pozisyonundan farklı, yeni bir görev verilen Amy, artık çalıştığı korkunç kozmetik firmasının bulunduğu binanın zemin katlarından birinde durmaksızın data girişi yapmak zorunda. İşinin monotonluğu bir yana eski ve yeni çalışma arkadaşlarının kendisi hakkındaki önyargılarıyla da boğuşmak durumunda olan Amy, işe dönüşünün ilk gününde giydiği sapsarı elbisenin vaat ettiği gibi gerek kendisi gerek etrafındakilere ışık getirmeye çalışıyor. Bir yandan hayatından yoga, meditasyon ve terapi seanslarını eksik etmeden dünyanın bütün egolarını ve çıkar hesaplarını, taşıdığı günışığıyla alt edeceğini düşünüyor.
Şöyle bir gerçek var ki özellikle Amerikalı seyirciler tarafından Amy’nin naif ve tuhaf bulunan bu çabası onu şimdiye kadar en sevilen dizi karakteri yapmadı. Kendi adıma, Amy’nin son derece sembolik sarı elbisesini aydınlanma haricinde, Charlotte Perkins Gilman’ın “Sarı Duvar Kâğıdı” adlı öyküsündeki erkeğin ve sistemin delirttiği kadının algısındaki sarı renk olarak da görmüyor değilim. Hatta zorla deli olduğuna inandırılıp bir de üstüne şeytanın çocuğunu doğurmak zorunda kalan Rosemary’nin Bebeği’nin Rosemary’sinin film boyunca uçuşan sarı perdeleri de aklıma geliveriyor. Nitekim dizinin “Enlightened” isminin alt başlığının “Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadın” olması boşa olmasa gerek. Amy’nin durmaksızın çevresindeki insanlarda ve sistemde değişim yaratmaya çalışırken acıklı ve komik durumlara düşmesi tuhaf bir delilik ve aydınlanmanın sonucu sanki. Altın Küre’yi kucaklamış Laura Dern’in müthiş performansıyla hayat verdiği bu garip kadın Amy’nin büyüsü de bu birleşimden kaynaklanıyor. Asıl merak ettiğimiz Regina Spektor’un katharsis etkisi yaratan “Human of the Year” şarkısıyla vurucu bir son yapan ilk sezondan sonra, Amy’nin büyülü değneğinin dizinin devamında neyi aydınlatacağı? İçimizi mi, dışımızı mı? Ya da öyle bir değnek var mı cidden?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder