3 Ekim 2011 Pazartesi

İyi Kitap sayı 30


Dumanlı dağların eteğinde bir çocuk: Fikret Otyam

Fikret Otyam çocuklar için yazdığı otobiyografik romanı Can Arkadaş'ta, bir ressamın hayata bakışındaki o ince hassasiyetle anlatıyor çocuk Fikret'in dünyasını. "Orada bir köy var uzakta," diyerek şarkı edilen diyarlarda büyüyen çocukların hangi değerlerle büyüdüğünü hatırlamak için.


Geçenlerde, çocukluğumun çizgi filmlerinden Heidi'ye denk geldim te­levizyon kanallarından birinde. Ağa­beyimle birlikte oturup, aynı çocuk­luk heyecanıyla koca yanaklı ve koca yürekli bu pastoral kızın dünyasına kapılıverdik bir müddet. Dizi bitip ana geri döndüğümüzde, biraz da hayret duygusu kapladı ikimizi de. O gün gösterilen bölümde Heidi, hastalandı­ğı için büyükbabasının kasaba verme­yi planladığı keçi yavrusunun başına gelecekleri öğreniyor, bu "trajediyi" engellemek için çoban Peter'in peşine takılarak Alpler'in çetin tepelerinde keçiyi iyileştirecek otlar bulmaya kal­kışıyor, sonunda ne yapıp edip keçiyi iyileştirerek onu kasap yolculuğundan kurtarıyordu. Heidi'nin bu son kar­şısında yaşadığı mutluluk neredeyse inanılır gibi değildi.

Fikret Otyam'ın çocuklar için yazdığı otobiyografik romanı Can Arkadaşı okurken, işte bu anekdot geldi aklıma. Romanın kahramanı kü­çük Fikret ile kız kardeşinin, büyükle­rin her zamanki pragmatik nedenlerle ellerinden almak istedikleri köpekleri Fertek'e olan hisleri, Heidi'ninkilerle çok benzer. Mekân Alpler yerine, Orta Anadolu'da "başı boz dumanlı dağ­ların eteğinde bir kasaba", ama çocuk için bir hayvanın can dostluğu her daim, her yerde aynı.

BAŞI BOZ DUMANLI DAĞLAR

Resimlerinde sıklıkla Anadolu kırsalını konu edinen başarılı ressam Fikret Otyam, çocuklar için kendi çocukluğunu yazdığı
Can Arkadaş'ta, resimlerindeki dünyaya bu sefer de yazıyla, bir çocuğun hiç büyümeyecek gibi dış dünya tarafından büyülendiği ruh haliyle yeniden hayat veriyor. 1976 yılındaki ilk basımından yıllar sonra İş Kültür Yayınları tarafından tekrar ya­yımlanan romana, Otyam'ın çizimleri ve romana konu olan mekânların fo­toğrafları eşlik ediyor. Bu görsel zen­ginlik, artık izleyecek bir Heidi'leri olmayan günümüz çocuklarına fazla aşina gelmeyen bir dünyanın; kasaba­ların, köylerin, uyduruluveren oyun­ların oynandığı bağların, bahçelerin, dere kenarlarının, en iyi arkadaşla­rın köpekler ve eşekler olabildiği bir hayatın kapılarını açıyor. Üstelik bu resim ve fotoğraflar çocuklara bilgi de veriyor: Keçilerin hep sırayla git­tiklerini, köylerdeki ve kasabalardaki bazı evlerin duvarlarının çizimlerle süslendiğini (Otyam'ın bugünkü resim anlayışının kökenlerini görmek de ca­bası), köylü teyzelerin kışın soğuktan korunmak için yüzlerini nasıl örttük­lerini ve bunun gibi daha birçok şeyi kitaptan öğreniyoruz.

MASAL TADINDA ANLATI
Otyam'ın romanına kattığı görsel etkinin canlılığı bir yana, otobiyogra­fik anlatılarda sıklıkla rastladığımız, anıların art arda sıralanması yönte­mi yerine, oluşturduğu derli toplu bir kurmaca olay örgüsü, okuduğumuz metni gerçeklikle hayal arasında bir çizgiye yerleştirerek, okuyucuya bir romandan alınan hazzı veriyor. Öksüz kalan kız çocuğu Havva'nın eve getiri­lişinde küçük Fikret ve kız kardeşinin önce onu yadırgayıp, sonra kardeşle­ri olarak benimsemeleri, çocukların dünyasına özgü şeffaflıkla anlatılırken ne kadar gerçekse, Fikret'le Havva'nın çocukça maceraları da o kadar ger­çekçi bir dille aktarılıyor. Dolapların tepesine çıkıp şemsiyeden paraşüt ya­pıp atlama maceraları; kasabanın ço­cuklarının bisikletlerinden uçak yapıp bayır aşağı uçma denemeleri; masalcı teyzenin anlattığı masallardaki tuhaf yaratıkların etkisinde kalarak, haylaz­lıkları sonucu geçirdikleri hastalıklar­da ağızlarından ateşler çıkaran ejder­halarla savaşmaları, bir masalın tadını ağzımıza sürmeyi de ihmal etmiyor.

Bu masalları ressam, yazar, gazete­ci Otyam'ın değil de, küçük Fikret'in dile getiriyor olması, onları daha da içten ve canlı kılıyor. Keza, büyüklerin zaman zaman kolaylıkla unutabildi­ği ya da sürekli bahsettikçe anlamını boşalttıkları değerleri, bir çocuğun dile getirişi çok daha anlamlı. Ellerin­den alınan topraklarda kötü şartlarda, emeğinin karşılığını alamadan çalış­tırılan işçilerden biri olan Havva'nın babası, bu duruma isyan etmesinin bedelini hayatıyla öderken, küçük Fik­ret olayı, kasabada konuşulanlardan duyduklarını anlamlandırmaya çalı­şarak aktarıyor. Anlatıcı toplumsal bir eleştiri yapmak için yetişkin bir adam oluvermiyor o esnada. Fikret ve arka­daşları kendi evlerini inşa eden insan­lara yardım ederlerken, oyun oynar gibi keyif alıyorlar.

Kısacası, Fikret Otyam, kendi ço­cukluğunu anlatırken ruhuna geri döndüğü küçük Fikret'in "başı boz dumanlı dağların eteğindeki" dün­yasını, onun büyülenmiş ve etrafını algılamaya çalışan gözleriyle dillendi­rirken, "Orada bir köy var uzakta," di­yerek şarkı edilen diyarlarda büyüyen çocukların hangi değerlerle büyüdü­ğünü, yetişkinlerin didaktik dumanlı perdelerini aralayıp, masalların için­den anlatıveriyor.

Can Arkadaş
Fikret Otyam
İş Bankası Kültür Yayınları / 95 sayfa

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder