Fikret Otyam çocuklar için yazdığı otobiyografik romanı Can Arkadaş'ta, bir ressamın hayata bakışındaki o ince hassasiyetle anlatıyor çocuk Fikret'in dünyasını. "Orada bir köy var uzakta," diyerek şarkı edilen diyarlarda büyüyen çocukların hangi değerlerle büyüdüğünü hatırlamak için.
Geçenlerde, çocukluğumun çizgi filmlerinden Heidi'ye denk geldim televizyon kanallarından birinde. Ağabeyimle birlikte oturup, aynı çocukluk heyecanıyla koca yanaklı ve koca yürekli bu pastoral kızın dünyasına kapılıverdik bir müddet. Dizi bitip ana geri döndüğümüzde, biraz da hayret duygusu kapladı ikimizi de. O gün gösterilen bölümde Heidi, hastalandığı için büyükbabasının kasaba vermeyi planladığı keçi yavrusunun başına gelecekleri öğreniyor, bu "trajediyi" engellemek için çoban Peter'in peşine takılarak Alpler'in çetin tepelerinde keçiyi iyileştirecek otlar bulmaya kalkışıyor, sonunda ne yapıp edip keçiyi iyileştirerek onu kasap yolculuğundan kurtarıyordu. Heidi'nin bu son karşısında yaşadığı mutluluk neredeyse inanılır gibi değildi.
Fikret Otyam'ın çocuklar için yazdığı otobiyografik romanı Can Arkadaşı okurken, işte bu anekdot geldi aklıma. Romanın kahramanı küçük Fikret ile kız kardeşinin, büyüklerin her zamanki pragmatik nedenlerle ellerinden almak istedikleri köpekleri Fertek'e olan hisleri, Heidi'ninkilerle çok benzer. Mekân Alpler yerine, Orta Anadolu'da "başı boz dumanlı dağların eteğinde bir kasaba", ama çocuk için bir hayvanın can dostluğu her daim, her yerde aynı.
BAŞI BOZ DUMANLI DAĞLAR
Resimlerinde sıklıkla Anadolu kırsalını konu edinen başarılı ressam Fikret Otyam, çocuklar için kendi çocukluğunu yazdığı Can Arkadaş'ta, resimlerindeki dünyaya bu sefer de yazıyla, bir çocuğun hiç büyümeyecek gibi dış dünya tarafından büyülendiği ruh haliyle yeniden hayat veriyor. 1976 yılındaki ilk basımından yıllar sonra İş Kültür Yayınları tarafından tekrar yayımlanan romana, Otyam'ın çizimleri ve romana konu olan mekânların fotoğrafları eşlik ediyor. Bu görsel zenginlik, artık izleyecek bir Heidi'leri olmayan günümüz çocuklarına fazla aşina gelmeyen bir dünyanın; kasabaların, köylerin, uyduruluveren oyunların oynandığı bağların, bahçelerin, dere kenarlarının, en iyi arkadaşların köpekler ve eşekler olabildiği bir hayatın kapılarını açıyor. Üstelik bu resim ve fotoğraflar çocuklara bilgi de veriyor: Keçilerin hep sırayla gittiklerini, köylerdeki ve kasabalardaki bazı evlerin duvarlarının çizimlerle süslendiğini (Otyam'ın bugünkü resim anlayışının kökenlerini görmek de cabası), köylü teyzelerin kışın soğuktan korunmak için yüzlerini nasıl örttüklerini ve bunun gibi daha birçok şeyi kitaptan öğreniyoruz.
MASAL TADINDA ANLATI
Otyam'ın romanına kattığı görsel etkinin canlılığı bir yana, otobiyografik anlatılarda sıklıkla rastladığımız, anıların art arda sıralanması yöntemi yerine, oluşturduğu derli toplu bir kurmaca olay örgüsü, okuduğumuz metni gerçeklikle hayal arasında bir çizgiye yerleştirerek, okuyucuya bir romandan alınan hazzı veriyor. Öksüz kalan kız çocuğu Havva'nın eve getirilişinde küçük Fikret ve kız kardeşinin önce onu yadırgayıp, sonra kardeşleri olarak benimsemeleri, çocukların dünyasına özgü şeffaflıkla anlatılırken ne kadar gerçekse, Fikret'le Havva'nın çocukça maceraları da o kadar gerçekçi bir dille aktarılıyor. Dolapların tepesine çıkıp şemsiyeden paraşüt yapıp atlama maceraları; kasabanın çocuklarının bisikletlerinden uçak yapıp bayır aşağı uçma denemeleri; masalcı teyzenin anlattığı masallardaki tuhaf yaratıkların etkisinde kalarak, haylazlıkları sonucu geçirdikleri hastalıklarda ağızlarından ateşler çıkaran ejderhalarla savaşmaları, bir masalın tadını ağzımıza sürmeyi de ihmal etmiyor.
Bu masalları ressam, yazar, gazeteci Otyam'ın değil de, küçük Fikret'in dile getiriyor olması, onları daha da içten ve canlı kılıyor. Keza, büyüklerin zaman zaman kolaylıkla unutabildiği ya da sürekli bahsettikçe anlamını boşalttıkları değerleri, bir çocuğun dile getirişi çok daha anlamlı. Ellerinden alınan topraklarda kötü şartlarda, emeğinin karşılığını alamadan çalıştırılan işçilerden biri olan Havva'nın babası, bu duruma isyan etmesinin bedelini hayatıyla öderken, küçük Fikret olayı, kasabada konuşulanlardan duyduklarını anlamlandırmaya çalışarak aktarıyor. Anlatıcı toplumsal bir eleştiri yapmak için yetişkin bir adam oluvermiyor o esnada. Fikret ve arkadaşları kendi evlerini inşa eden insanlara yardım ederlerken, oyun oynar gibi keyif alıyorlar.
Kısacası, Fikret Otyam, kendi çocukluğunu anlatırken ruhuna geri döndüğü küçük Fikret'in "başı boz dumanlı dağların eteğindeki" dünyasını, onun büyülenmiş ve etrafını algılamaya çalışan gözleriyle dillendirirken, "Orada bir köy var uzakta," diyerek şarkı edilen diyarlarda büyüyen çocukların hangi değerlerle büyüdüğünü, yetişkinlerin didaktik dumanlı perdelerini aralayıp, masalların içinden anlatıveriyor.
Can Arkadaş
Fikret Otyam
İş Bankası Kültür Yayınları / 95 sayfa
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder