10 Ağustos 2012 Cuma

Herkes Yalnız Ölür


Alone in Berlin (Jeder Stirbt Für Sich Allein), Hans Fallada'nın II. Dünya Savaşı bittikten sonra yazdığı ve ölümünden sonra yayımlanabilen anti-Nazi dokunuşlu romanı. Otto ve Elise Hampel olayından esinlenerek yazmış romanı ki bu iki işçi karı-koca ölen savaşta ölen kardeşleri üzerine filler ve çimenler misali kendilerince Hitler'e karşı bir direniş başlatıyorlar. Her hafta düzenli olarak yazdıkları Hitler karşıtı kartpostalları Berlin'in dört bir tarafına yayıyorlar. Gerçi dağıttıkları yüzlerce karttan sadece 17-18 tanesinin yayılmadan polisin eline geçtiği söyleniyor. Sonları da malum, SS hapishanelerinde ölüme gidiş. Sağlam bir dedektif romanı kurgusuyla ilerleyen romanı okurken (katil kim değil elbette meselemiz) Hampel'lerın bu küçük eylemlerinin doğası üzerine düşünmemek mümkün değil? Tam bir tavşan dağa küsmüş, dağın haberi yok vakası. Bir yandan da yakalanmaları için deli divane olan Nazi yönetiminin duyduğu dehşet düşünüldüğünde küçücük bir direnişin o haleti ruhiyyede nasıl da bir tehdit oluşturabileceğini gösteriyor. Hampel'lerın onurlu tavrını vesairesini geçtim, mesele onur değil... Romanda çift oğullarını kaybediyor. Onur kelimesini ağzına alan, "Savaşta vatan için şehit düşen oğlunun onuruna leke düşürmüyor musun, ne biçim anasın sen?" diyen Nazi müfettişi. Bırak, onur başkalarının olsun. Bedelli askerlik yapamayan ve halihazırdaki savaşlarda ölen askerler, hiç değişmeyenler...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder