‘Annem Hakkında Her Şey’. Bir Dirmit Romanı.
[...]Latife Tekin’in yapıtı, perspektifi, kuralları, konvansiyonları bir yana iten modern ressamların primitif halk resimlerini andıran ama bilinçli olarak çocuksu bir saflıkla yaptıkları naif resimleri anımsatıyor insana.[1]
Latife Tekin’in Sevgili Arsız Ölüm romanının karakterleri modern üslupla yapılmış primitif bir halk resminde bilinçli olarak çocuksu bir saflıkla gösterilirlerken bir yandan da birey olma özelliği taşırlar. Karakterlerin iç dünyalarının anlatılmasına gerek dahi duyulmadan birey olmaları sağlanmıştır. Sadece eylemlerine şahitlik ederek okuyucu onların öznelliklerini duyumsayabilir, aralarındaki iktidar ilişkilerini sorgulayabilir. Nitekim romanın teknik başarısı ve özgünlüğünün başlıca nedenlerinden biri de budur. Modern romanın alameti farikası olan psikolojinin bilinçli olarak dışlanmasıyla oluşan bireylerin romandaki özneliklerine ve iktidarı elde tutar gibi görünen iki karaktere yakından bakmak bu yazının amacı olacaktır.
Roman, hızlı bir tempoyla ard arda gelen episodlardan oluşur ve bu arada bir soluklanma molası verip herhangi bir karakterin iç dünyasına göz atma imkanı yoktur. Karakterler eylemlere yapılan mutlak ve tek vurguyla okuyucuya tanıtır kendilerini. Ancak eylemlerde öyle bir yoğunluk, bu eylemlerin anlatılışında öyle bir içeriyi çok iyi tanıyan dışarıdan bakış vardır ki karakterlerin iç dünyalarının anlatılmasına gerek dahi kalmaz ve hepsi birer özne haline gelir. Romandaki sekiz karakterin her biri, okuyucuya aynı sürede ve genişlikte tanıtılır. Anlatıcı son derece tarafsız bir biçimde, aralarında hiyerarşik bir denge gözetmeden bir karakterden diğerine odaklanır. Karaktere odaklanmadan kasıt, elbette bu romanın başlıca özelliklerinden biri olan o karakterin başından geçenlere ve eylemlerine odaklanmaktır. Buna rağmen, yazar ayırdığı kelime sayısı bakımından (bir anlamda teknik açıdan) karakterlerinden hiçbirine iltimas geçmese de aradan tematik özellikleri nedeniyle sıyrılan iki karakter var gibidir: Roman kişilerinin her birinin başından geçenlerin içinde mutlaka yer alan anne Atiye bunlardan birisidir. Annenin her alanı kapladığı bir hatırlama ve sunma biçimi ister istemez akla yazarın kendisine atfedilebilecek bir öznelliği getirir. Nitekim Latife Tekin de Pelin Özer ile yaptığı söyleşide “anneye dönme isteğinin güçlü bir şekilde göründüğü bir kuşaktan geldiğini söyler.”[2] Atiye, her karakterin eylem sahasının içinde olmasının yanı sıra her karakteri ve olayı, mütemadiyen kontrol altında tutma konusundaki üstün gayreti ile, yazar istediği kadar karakterlerini tarafsız ve aynı oranda ele almaya çalışsın, iktidarı ele geçirmeye çalışır gibidir. Her karakterin öznelliğini yansıtan bir olaya ve adeta doğaya / kadere, Atiye müdahale etme durumundadır. Huvat, sürekli köy gerçeklerini zorlayıp ayakları yere basmayan bir adam portresi çizerken (köye getirilen ama bir süre sonra işlevselliğini yitiren otobüsleri, tulumbayı, çeşitli teknik aletleri hatırlayalım) Atiye omzundan şiddetle dürtükleyerek, onu hayal dünyasından ailesine bakma sorumluluğu gibi gerçeklere davet eder. Ortanca oğlu Seyit, olmayacak bir sevdaya tutulduğunda bunu sonuna kadar engellemeye çalışır. Büyük oğlu Halit, çok genç yaşta evlendiği karısı Zekiye’den soğuyunca Zekiye’yi oğluna tekrar ısındırmak için gerek kozmetik gerek metafizik taktiklere başvurarak elinden geleni ardına koymaz. Büyük kızı Nuğber evde kalmış bir kız haline geldikçe aynı taktikleri onun üzerinde de uygular. Küçük oğlu Mahmut, gerçeklerden çizgi romanların ve sinemanın yarı şizofrenik dünyasına kaçıp saçları uzun bir Bil Kit olduğunda ağıtlar yakıp oğlunun tekrar bir ‘oğlana’ dönmesi için elinden geleni yapar. Küçük kızı Dirmit’in ‘diğerlerinden’ farklı olduğunu gösteren her olaya şiddetli müdahalelerde bulunur: Dirmit’in doğayla konuşmasına, kendine tulumba, radyo gibi gerçek dışı ve alışılmadık dostlar edinmesine, farklılığını çamurdan heykeller yaparak, şiirler yazarak dışa vurmasına Atiye’den başka kimse bu kadar şiddetle ket vurmaya çalışmaz. Sahip olduğu bu şiddetli kontrol güdüsü aslında son derece kollektif bir anne iktidarı güdüsünün yansımasıdır. Köylü Atiye’ye özgü değildir, geneldir. Bütün çabaları sonuçsuz kaldığı noktada şiddetli bir duygu sömürüsünden beslenip ölüme yatarak emellerine ulaşmayı başaran Atiye, zaman zaman kendilerini çok üzen durumlarda “ölümüm sizlerin yüzünden olacak.” deme noktasına gelen bütün anneleri anımsatır. Dolayısıyla, genel bir anne iktidarını yansıtır gibidir. Ancak Atiye’nin merkezdeki görüntüsü, vurgulamak gerekirse, yazarın bilinçli olarak yaptığı bir şeyden ziyade kollektif bir bilinçaltının dışavurumudur: Gerek anaerkil toplumda gerek ataerkil toplumda var olan bir anne modelidir Atiye. Anaerkil toplumda ve ‘modern zamanlarda’ göğsünü gere gere iktidarını gösterir, ataerkil toplumlarda ise baba evde otorite havası estirirken sessizce ama belki de daha etkin bir biçimde gözyaşları akıtarak el altından iktidarı ele geçirir.
Romanın diğer öne çıkan kişisi, adeta bu iktidar sahibi anneyi ve ailesini anlatmakla görevlendirilmiş olan Dirmit kız, bir bakıma yazarın kendisidir. Ancak yazar, bu kalıplaşmış postmodern kurmaca tekniğine de bir anlamda karşı gelmek istercesine durumu zarifçe örtmeyi tercih eder. Dirmit, herkes kadar yer alır romanda ve yazma eyleminin altı çizilmez. Dirmit’in aile içindeki ‘farklılığı’ dikkat çekicidir: Onun için ‘doğal’ olanlarla ailesinin ‘doğal’ gördükleri katiyen örtüşmediği için her daim gerilim içindedir. Ne var ki Dirmit’in yaşadığı gerilimin şiddeti, romandaki diğer karakterlerin yaşadıklarının yoğunluğundan üstün de değildir. Yazar, bunu vurgulamak istercesine, zaman zaman Dirmit’i sahneden tamamen çeker ve diğer karakterleri anlatmaya odaklanır. Böylelikle anlatılma süreleri bakımından Dirmit, diğer karakterlerle eşitlenir. Dirmit’i ön plana çıkarmak istememek gibi bilinçli bir tercihi olduğu hissedilir. Dirmit, içinde bulunduğu gerilimle ve yaşadıklarıyla değil, ilaveten diğer karakterleri yazma gibi bir görevinin olmasıyla ‘farklılaşır’. Ve bu yazar Dirmit ya da yazarın kendisi, Tanzimat romancısı zihniyetine sahip, iktidarı elinde tutan bir yazar değildir: Murat Belge’nin de tabiriyle sadece ormanın dışına çıkabildiği için ormanın içindekileri bir güzel anlatabilmiştir.[3]
Kaynakça:
Belge, Murat. Edebiyat Üstüne Yazılar. İstanbul: İletişim, 1998.
Özer, Pelin. Latife Tekin Kitabı. İstanbul: Everest, 2005.
Moran, Berna. Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 3. İstanbul: İletişim,2004.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder