21 Temmuz 2011 Perşembe

Nilay'ın Şiirle İmtihanı


Ne zamandır yazmayı düşündüğüm bir konu vardı: Bir o kadar bana uzak, bir o kadar zaman zaman davetkar olan şiir. Yakınlarda da bu davetkar zamanlar bir gelmişti nedense ama sıcağı sıcağına yazamadım.

"Ben şiirden pek anlamam, kendisinden çok da hazzetmem," şiir konusundaki ister alçakgönüllü ister patavatsız bulun, en çok kurduğum cümle. Samimiyim de. Bununla birlikte kişisel şiirle alaka tarihime baktığımda birtakım noktaları hatırlamak istedim. Büyük ihtimalle ilk olarak ortaokul sıralarında dışarıdan dayatma haricinde birkaç şiir kitabını gönülden ve ilgiyle okumuşluğum vardır. Önce Orhan Veli ve diğer Garipler, yaşlar ilerledikçe Nazım. -Sevinç Erbulak'ın anılarında okumuştum. Orhan Veli'yi keşfeden kızları genç Füsun için baba Altan Erbulak "Şimdi onun Orhan Veli yaşları, bir süre sonra Nazım'a geçer," demiş.- Hep aklımda kaldı o cümle. Bir yandan bu şairleri okumanın zamandizimsel sıralamasını düşününce pek çok Türk gencinin aynı sendromdan muzdarip olabileceğini düşündüm, kendim de dahil olmak üzere. Bir yandan da büyümenin, akılsal olgunluğun Garip'ten Nazım'a bir nevi "tekamül"e mi tekabül etmesi gerektiği konusunda itirazım var.

Şiir okuma deneyimlerim her liseli kendini Tim Burton karakteri zanneden ergen gibi Beat'lere dokundu, oradan Baudelaire, Rimbaud gibi Fransız "kötü"lerine bulaştı, Anglo-Sakson romantiklerden ve modernistlerden, avangardlara; Germen ruhilerden birkaç Latin Amerikalı şaire ulaştı. Her Perşembe Cumhuriyet Kitap'ta dünyanın en kıyıda köşede kalmış şairlerini tanıtıp, şiirlerini çeviren Cevat Çapan sağolsun, enteresan şairler keşfetmişliğim vardır. Bir keresinde sonradan Madonna'nın dansçı sevgililerinden birinin de adaşı olduğunu fark ederek kafada gereksiz bir hatırlama egzersizi yarattığım Carlos Leon diye bir Latin Amerikalı şairin birkaç dizesini lisede edebiyat sınavında alıntıladığım olmuştu. Halihazırdaki edebiyat öğretmenim tam olarak ne düşündü bilmiyorum ama en azından her zaman söylediği üzere, edebiyata yatkınlığımın olduğunu bir kez daha dile getirmişti. Başka bir lise edebiyat öğretmenine ise üzerime vazife olmayarak, "Şiirler ikiye ayrılır efenim: tezli olanlar, tezsiz olanlar (ya da herkesin tezi kendine diyelim) 'Şair burada ne anlatıyor? Şair burada kime sesleniyor?' ayaklarının bütün şiirler için geçerli olmadığını vs." iddia etmiştim. MEB'in yıllar yılı katlettiği öğretmenlik mesleğinin en güzide ibreti alemlerinden olan hoca da "Ne saçmalıyor bu bacaksız?" ayarında olunca kendim çalıp kendim söylemiştim.

Yıllar geçti ve üniversitede edebiyat okuyunca bir noktada şiirle daha çok münasebete girmek gerekti. Nitekim başarılı da oldum -gerçi bir yüksek lisans sınavında Emily Dickinson üzerine yazdıklarımı okuyup dehşete kapılan aynı hocalarım tarafından "Nilay n'aptın sen?" denmesi suretiyle şiirden koşarak kaçmışlığım da var ama hala şiirle ilgili şu başlarda kurduğum cümleyi kurmadan edemiyorum. Arada bir antenlerin aynı yeri çektiği şairler ve birkaç tane şiirin ilgimi çektiği oluyor. Yüksek lisans tezimi üzerine yazdığım, çok sevdiğim Feyyaz Kayacan'ı şiirden ayrı düşünmek imkansız mesela.

Bu aralar kitaplığımın ön rafına, en ön sıraya Turgut Uyar'ı yerleştirip kendi kendime "Her güne bir şiir" deneyi yapayım dedim. Hayretten, sıkılmaya, hayranlıktan, zorlamaya geldim gittim. En afilisinden asker olduğunu bildiğim Uyar'ın buram buram Kemalizm dokulu şiirlerinden "Tel Cambazı"nın Feyyaz Kayacanvari "Hiçoğlu"luğuna gidişi bana ne düşündüreceğimi, ne hissedeceğimi şaşırttı. Bunun "Şairler de zaman içinde değişir, gelişir bıdı bıdı..." gibi basit bir cevabı olmamalı elbette.

Yoğun bir şekilde hissettiğim ve tıpkı lisede nasıl düşünüyorsam gene düşündüğüm tek şey var ki şiir; edebiyat eleştirisi, incelemesi vs. bağlamında en bireysel, üzerine en az konuşulması gereken, konuşuldukça en çok anlamını yitiren, "anlamlandırılmaya" çalışıldıkça en tüyler ürpertici hale gelen tür benim için.

Hayır, tabii ki bu yazıyı bir şiirle sonlandırmayacağım. Sevgiler, sevgiler, sevgiler.

3 yorum:

  1. bir an yazının kendi yazdığınız bir şiirle sonlandığını hayal ettim. :-)

    YanıtlaSil
  2. nilay aklıma senin yüksek lisans mülakatı mıydı neydi, o geldi :)
    - hocam ben şiir sevmiyorum
    - aaa şiir sevilmez mi nilay, şiir hayattır

    mı demişti jp yoksa daha da mı klişe bir şey demişti, beni bi aydınlat cicim!

    bence de ziyadesiyle kişisel bir şey şiir. ünviersite tarihimin en boktan notunu (30) shakespeare sonatı çözümlememle almış biri olarak kesinlikle eminim bundan.

    YanıtlaSil
  3. "Şiirle işi olmayanın edebiyatla da işi olmaz" gibi bir cevap almıştım cicim:)

    Barışçığım, sen de o hayalini kurduğun gibi unut:)

    YanıtlaSil