10 Kasım 2010 Çarşamba

Trompe l'oeil

Yazıya alışmaya çalışmak tekrar...Aksi takdirde "Yazmasam delirecektim" durumu hayat bulabilir.
Yekta Kopan'ın Fil Uçuşu gibi okuduklarım, izlediklerim üzerine bile yazsam sadece ne ala!


"Trompe-l'œil" günün konusu. "Deceiving the eye" demekmiş. Bakılan resmin üç boyutlu olduğu optik yanılsamasına sebebiyet veren bir gerçekçilik efektiymiş. Pere Borrell del Caso adlı Katalan bir ressam, taa 1874 yılında (1974 yazıyordum neredeyse, "lapsus calami" kontenjanından) gerçekliğin sınırlarını zorlamış, gerçek ile kurmacanın günümüzdeki bitmeyen münaşakasına dikkat çekmiş. Del Caso'nun resminin adı ayrıca önemli: Escaping Criticism / Escalado de la Critic. Aman İspanyolca, canım İspanyolca..."Döneceğim sana." Asıl, bugüne dair bir şey söyleyen eleştiriden kaçma durumu. Gerçi eleştirmenler, oldum olası sanatçı takımının hazetmediği tipler olmuşlardır ama sanatın eleştiriden bağımsız bir şekilde duyumsal deneyim kısmına işaret eden bir kafa var sanki burada. Bununla birlikte, "Hayır, sen beni değil, ben seni izleyeceğim" diye kafa tutan çocuk. "Var mı öyle haybeye izlenen / nesne olmak. Nesne olmaya karşı geliyorum!" diyor. Murat Gülsoy, son öykü kitabına "Tanrı Beni Görüyor mu?" başlığını vermiş. Vizontele'de C. Yılmaz'ın canlandırdığı karakter, televizyon için "Zeki Müren de bizi görecek mi?" diye sorardı ya; çok abuk bir şekilde buradaki durum beni oraya götürüyor, şu sorular eşliğinde: Bir kere, başta ontolojik ve aynı zamanda teolojik bir soru bu. Ben var mıyım? Tanrı var mı? Varlığımın ispatı görünürlüğüm müdür? Vesaire vesaire...


Televizyonsuz kalmanın nimetleri mi lanetleri mi? Nillet ki ne nillet...


Bu arada "Sadece kendi anlayabileceğin bir şekilde yazıyorsun. Narsistik yazı denir buna!" kabilinden düşmanlığı sahipleniyor ve "Evet, narsistik yazıyorum, yazacağım işte!" diyorum.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder