Genç W.'nin Yeni Acıları, nasıl olur da şimdiye kadar gözden kaçırmışım dediğim bir novella. Kısalığı ve vuruculuğu nedeniyle onu böyle tanımlamakta sakınca görmüyorum. Berkun Oya'nın 15 dakikalık "bomba" oyunları gibi keza. 1970'lerin DDR Berlin'inde "Bluejeanli bir Werther." Ulrich Plenzdorf tarafından oyun olarak yazılmış, sahnelenmiş hatta BRD için filme de çekilmiş. Afişlerden birinde vardı bu bluejean vurgusu. Yazar da farklı bir şey yapmıyor, 19. yüzyılı 70'lere uyarlar, genç Werther 70'lerde yaşasaydı hali tavrı nasıl olurdu fikrine kafa yorarken. Kazara birkaç kitap geçiyor 17'lik kahramanımız Edgar'ın eline, birisi Robinson Crusoe, birisi ruh kardeşi Holden'ın arzı endam ettiği Catcher In the Rye. Entelektüel donanımı ya da dünyaya bakışında siyah kemik çerçeveli bir Sartre gözlüğü yok Edgar'ın ama bütün naifliğiyle hem kendinin farkında olma gibi kimselerde olmayan bir özelliğe sahip hem de dış dünyasını müthiş etkin bir şekilde gözlemleme yeteneğine.
Öte yandan küçük bir nokta ama benim gibi meraklısı için önemli: film-edebiyat ilişkisine dair söyledikleri. Robinson'u ilk okuduğunda mutlaka filmini izlemiş olduğunu düşünüyor, her sahneyi kafasında kare kare canlandırdığını sonra ise filminin olmadığı ortaya çıkıyor ve şaşırıyor Edgar. Rejisörlere önerisi ise gayet iddialı: "Salinger'ın filmi yoksa her rejisöre onun filmini çekmesini önerebilirim. Parayı cebinde bilsin. Ben kendim bunu yapabilir miydim, bilmiyorum. Ama kendi filmimi bozacağım diye ödüm patlardı." Edgar'dan ut pictura poesis / resim gibi şiir, şiir gibi resim meselesine bir bakış. Ruhuna Goethe kadar bu meseleye kafa yoran Wittgenstein da girmiş anlaşılan.
Edgar'ın tuvalet kağıdı olarak kullandığı için kapağını ve romanın adını hiçbir zaman öğrenemediği Werther'la kurduğu ilişki, cehaletten doğan samimiyet ve saf gözlem halesinde zamanötesi bir ruhdaşlığa dönüşüyor. Romanın eline geçme biçiminden, Werther'ın trajik intiharının aksine bir kazaya kurban gidişine, postmodern hamlelerden olabilecek en zeki ve etkileyici şekilde kitabın başından itibaren ölü Edgar'ın meddahlığına şahit olmamız ironinin zekayla, postmodern olma güdüsünün ise samimiyetle olan ilişkisi bağlamında romanı oldukça değerli kılıyor bana göre. 70'lerde Berlin civarlarında olup bir de oyunu izlemek vardı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder