23 Ocak 2011 Pazar

Maydanozlu Günlerde İzlenenlere Dair







Being There ve Pembe Panter'lerin hakkını vermek bir yana The Party için koparılan bu kadar tantanayı, "shrewd comedy" tanımlamasıyla desteklemeye itirazım var! Beceriksizlik, dışlanmışlık, zeka ile deha arasında gidip gelme arasında yavaaş yavaş seyreden bu komedi türüne bir itirazım yok. Andy Kaufmann ve Being There''in bahçevanı Chance, bu minvalde güldürmeyi zerafetle başarıyor mesela. Peki ya bu "shrewdy" niteliğini La Dolce Vita'nın okları partileri üzerinden burjuvaya yöneltİtaliken kafasından apartıp Hollywood'a aktaran, ısrarla söylüyorum, nerede durduğunu kendi de bilmeyen, onun yerine Peter Sellers'ın etinden sütünden beslenmenin derdinde olan The Party'e ne mi diyorum başka? Bu prototipi bir Hintli karaktere devretmek niye? 'Öteki'ni bu kadar inadına siyaseten yanlışçı biçimde sunarak seyirciyi ters köşe yatırmak mı, dışlanmayı düşündürürken? Bu arada güldürmek mi? Büyük adamlar her zaman büyük işler yapacaklar diye bir şey yok, diyor bu bahsi noktalıyorum.

Yeni Alman Sineması, sinema adına sunduğu yenilikler bir yana "Alman dediğin duygusuz olur, soğuk olur, incelikten yoksundur, dili kabadır, kısacası domuzdur" gibi önyargıların cehaleti hakkında çok şey söylüyor bana kalırsa. Kendisi öyle bir şey söylemeyi hedefliyor mu bilemeyiz tabii ama benim kuvvetle hissettiğim bu, senaryolarda ve karakterizasyonların ayrıntılarında. En önemlisi de gerek tarihlerine gerek kültürel biçimlenmelerine bakışlarında müthiş bir özfarkındalık ve hatta özeleştiri görüyorum ki darısı cümlealemin en başta memleketimin başına. En önemsediğim şeyler bunlar hayatta. Der Untergang ve Das Leben der Anderen çizgisinden devam eden bir film Berlin ist in Deutschland da. Good Bye Lenin'de duvarın yıkılışını komada geçiren bir karakter vardı; burada ise hapishanede. Dışarıya çıkış, umut etmekle umutsuzluk arasında kalma durumuna sokuyor karakterleri. Gerçi Good Bye Lenin'in annesi sosyalist düzene bizzat kendisini adamış bir karakterdi ve çıkıştaki travma nedeni daha az komplikeydi. Burada, Martin'in durumunda ise hapishaneye girmeden önce Batı'ya kaçmayı isteyen bir insan olarak dışarıya çıkışta püripak bir neşe ve umut olması gerekiyor. Ama hiçbir şey o kadar basit değil. İşte bu karmaşa da filmin takır takır işleyen çatışmalarını oluşturuyor. "Wenn Stasi nicht nur ein Monster und ein Hero nicht nur ein Hero ist / Stasi dediğin sadece bir canavar, kahraman dediğin sadece bir kahraman olmadığında" der Nilaykız.









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder