28 Aralık 2010 Salı

Naif üniversite ödevleri vol.6: Anayurt Oteli'ne dair


Yeraltı oteli: Bir şizoidin otel katibi olarak portresi


Yusuf Atılgan, Anayurt Oteli kişilerini adeta bir tiyatro metninin başında bulunduğu gibi, Zebercet, ortalıkçı kadın, gecikmeli Ankara treniyle gelen kadın, emekli subay olduğunu söyleyen adam, kedi olmak üzere, romanın başında okuyucularına ciddiyetle tanıtır. Bu, tiyatro türünden alınmış tanıtım faslına, gene türün gereğine uygun olarak, mekân (kasaba ve otel) ve “prop” [1] (odadaki iki havlu) denilen unsurlar da dahil olmuştur. Herhangi bir bakış açısından tamamiyle arındırılmış, nesnel, kuru ve mekanik olarak adlandırılabilecek tanımlardır bunlar. Romanda, bir bakış açısı yokluğunun ‘tercih edilmiş’ olduğu, ‘teknik’ gereğe göre hareket edildiği ortadadır. Yusuf Atılgan’a gerçeklikle ilgili görüşleri sorulduğunda şöyle cevap verir: “Gerçekçi bir yazarım sanıyorum; ama bu natüralist bir gerçekçilik değil. Bir öykü, roman ‘sanatsal kurgusu’yla gerçekçidir, inandırıcıdır bence. Örneğin Kafka’nın öyküsünde Gregor Samsa hamamböceği olabilir; ya da Marquez’in romanında Güzel Remedios gökyüzüne uçabilir.” [2] Romanın ilerleyen kısımlarında ana karakter Zebercet’in de yaşadıklarının hangisinin gerçek hangisinin rüya olduğu anlaşılmamaya başlayacak; Zebercet nedeni açıklanamayan cinayetler işleyecektir. Adına ister Marquezvari “büyülü gerçeklik” ister Camusyen “saçma kuramı” diyelim, Atılgan sanatın tekniğini göz önüne çıkararak, yapıtla okuyucu arasına mesafe koyarak “yabancılaştırma” etkisini layıkıyla yerine getirir. Duygunun ‘yok gibi’ gözüktüğü bir olay örgüsü ve empati kurulması imkansız karakterler. Anayurt Oteli’nin ‘gerçekliği’ burada gizlidir; o duygusuz sanatsal mekanik kapıyı engel olarak görmeyip açmaktan çekinmeyen okuyucu için edebiyat dünyasının en duygusal romanlarından biri karşıdadır. Halbuki burada, bir tiyatro oyununun başında kuru bir mekan olarak tanıtılacak otel de Zebercet kadar ‘karakter’dir. Zebercet ne kadar donuk, durgun, karanlık ve kasvetliyse otel de öyledir. Zebercet, bir taş yığını, bir bina, bir mekan; otel ise hem ölenlerin hem de yaşayan ölülerin hayaletlerini barındıran, durmadan onların hikayelerini anlatmak isteyen ancak susturulamayan bir karakterdir. Zebercet ve otel birdir; ikisi de hem bir karakter hem bir mekandır. İkisi de o soğuk, kuru sanatsal tekniğin birer aracıdırlar ve bu halleriyle belki de çok acıklıdırlar. Bu yazı, oteli de dahil etmek üzere romanın iki ana karakterine odaklanacak ve onların romanın mevzubahis ‘yabancılaştırma’ tekniği ile nasıl bir ilişki içinde olduklarını saptamaya çalışacaktır.

Romanın ana karakteri olan Zebercet, Prof. Dr. Cengiz Güleç’in psikiyatrik teşhisler açısından bakışına göre şizoid bir kişilik yapısı gösterir. “Alabildiğine içine dönük, toplumsal ilişkileri soğuk ve mesafeli, karşısındakilere güvensiz, kuşkucu ve ürkek bir insan. (...) Şizoid insanlar bilindiği gibi insanlara duygusal açıdan yaklaşmaktan ve onlara bağlanmaktan müthiş korkarlar. Terk edilmeye ve reddedilmeye aşırı duyarlıdırlar.” [3] Zebercet’in ayın belirli günlerinde bir ritüel olarak gerçekleştirdiği berber, postane, hamam haricinde kasabaya adımını atmadığını, otelde bulunduğu süre içerisinde de müşterileriyle ve ortalıkçı kadından müteşekkil otel personeliyle sadece iş dahilinde konuştuğunu biliyoruz. Ortalıkçı kadın ile olan iş dışında sayabileceğimiz bir başka ilişki de, aralarındaki cinsel ilişkidir ki; kadının ilişki sırasında uyumaya devam ettiği, ikisinin de hiç konuşmadığı düşünülürse, buna “aralarında” ya da “ilişki” demek bile doğru değildir. Zebercet’in oteldeki rutini de, ritüeller halinde gerçekleştirdiği ufak tefek işlerin sadakatle yerine getirilmesine bağlıdır: ayak yıkamak, tıraş olmak, sigara yakmak, otel kayıtlarını titizlikle fişlere geçirmek, zarfları ayırmak, ortalıkçı kadına görevini bildirmek... En gündelik işleri bile şaşmaz bir ritüel bilinciyle gerçekleştirmesi onun şizoid kişiliğinin saplantılı boyutuna da işaret eder. Güleç’in tanımına uygun bir şekilde insanlarla ‘insani’ bir ilişkiye girmekten kaçındığını gördüğümüz Zebercet, başka bir insana, gecikmeli Ankara treniyle gelen kadına, umut bağladığı andan itibaren duygusal / ruhsal bir sarsıntı geçirecektir. Romanın neden açıklamadığı yönündeki iddiaları bir kenara bırakacak olursak, bilinç akışı ya da zamansal geri dönüşlerle Zebercet’in geçmiş parçalarının hatırı sayılır bir yer kapladığını görebiliriz. Dolayısıyla roman, davranış nedenini açıklamaz; ancak Zebercet’in geçmişini okuyucuyla paylaşır ve okuyucudan biraz olsun tembelliğin dayanılmaz hafifliğinden sıyrılmasını ve kendini adına psikanaliz denilen artık herkes tarafınca malum bilimin kollarına atmasını sessizce rica eder. Zebercet’in geçmişten parçalarına bakıldığında göze çarpan nokta, Berna Moran’ın da belirttiği gibi “her anıda cinsellikle, onur kırılmasıyla ya da her ikisiyle ilgili” [4] bir parçanın bulunmasıdır. Roman, böylelikle sözünü etmeden, psikolojik çözümlemeye başvurmadan Zebercet’in bunalımını okuyucuya iletmeyi başarır. Geçmişin travmalarının bugünün sıkıntısına dönüşmesi, okuyucunun erken doğduğu için anne ve babası tarafından sürekli aşağılanan Zebercet, ‘eksik’ doğduğu için narin duran ve başta Kürt Muhittin olmak üzere herkes tarafından ‘kız gibi’ olduğu gerekçesiyle aşağılanan Zebercet anılarından haberdar oluşuyla ‘anlam’ kazanır. Çocukluğunda kendisine sarf edilen “Anası oğlan doğurmuş, Zebercet hamur yoğurmuş.” [5] , “Hanımlara dört demli çay” [6] sözlerinin etkisi artık, Nurdan Gürbilek’in adına “taşra sıkıntısı” [7] dediği sıkıntıya dönüşmüştür. Zebercet’in aşağılanmışlığı, yetersizliği ya da engellenmişliği benzer özelliklerin görüldüğü toplumsal / kültürel bir statü olarak “taşra” olgusunun kendisiyle özleşir. Zebercet’in geçmişten getirdiği kişisel travmalara zamanın beş vakit ezan dışında bir şeyle ölçülemediği, hayatın ağır çekime alındığı ve duyguların / arzuların bastırdıkça kabardığı, her daim gitme isteği uyandıran ama insanı hareketsizleştiren, taşlaştıran “taşra” travması eklenir. [8]
Zebercet’in otelini gösteren tabelanın oku ihmalsizlikten yeri işaret ederken aslında yeraltını kasteder. Kasabanın dahilinde olduğu halde, sadece yeraltı soyundan olanların görüp algılayabileceği hayaletimsi, bulanık, ve puslu bir alandır sanki otel. Yeraltı soyundan olanların kaderinden biri de kendini aşağılatmaktan mazoşistçe bir zevk almaktır. [9] Ali İhsan Kolcu’nun da belirttiği gibi, “Zebercet’in temel problemlerinden biri ‘efendi’siz olamayışıdır. Askerde Fatihli lakaplı askerin üzerinde uyguladığı erkek egemen baskı ancak tek taraflı bir kabullenişin örneği olarak varlık bulur. Kendini aşağılatması bir bakıma kurduğu ilişkinin diyetidir.” [10] Ayrıca askerliğini bir nevi ‘ortalıkçı kadın’ gibi, emir eri olarak yapması bu durumu babasından dahi saklamasına neden olacak kadar ‘utanç’ verici bir durumdur. Ne var ki Zebercet, aşağılanmayı bir yandan başka bir ritüel haline getirirken bir yandan da ruhsal eziyet çeker. Kendisine hakaretler yağdıran kestaneciyle ancak kendi içinde savaşır. Gecikmeli Ankara treniyle gelen kadının geri dönmemesinin yarattığı hayal kırıklığı, yalnızlık ve sevgisizlik duygularının ayyuka çıkması, dış dünyaya gösteremediği tepkiyi kendi içine, sonrasında da bedenine yöneltmesine yol açacaktır. Bu arada harcananlar da, tamamen tesadüfen, o sırada ayağının altından geçenler onlar olduğu için, kedi ve kadın olacaktır. Dış dünyaya verebildiği tek tepkidir kadını, kediyi ve kendisini öldürmek, ille de bir ‘neden’ arayacaksak. Ya da Atılgan’ın kendisinin de belirttiği gibi “sevgi / sevgisizlik sorunudur” [11] sadece. Enis Batur’un benzettiğinin aksine [12] Camus’nün yabancısını, Mersault’yu cinayete yöneltenin, gözüne gelen güneş ışığı olması gibi ‘saçma’ bir nedenle açıklanamaz Zebercet’in eylemi. Evet, ortalıkçı kadını öldürmesi planlanmamış bir eylem olmasıyla kelimenin yoğun anlamıyla ‘cinayet’ değildir; Zebercet kadının huysuzlanması ve ona istediği sevgi, şefkat, cinsellik karışımı duyguyu vermemesiyle anlık bir tepkiyle kadını boğazlamıştır. Ancak bu durum, onu varoluşunun anlamını bilinçli bir şekilde sorgulayan ve bilinçli bir şekilde nedensizce yaşamayı tercih eden Mersault ya da herhangi bir Fransız varoluşçu karakterden, Camus’nün “saçma” felsefesine göre yaratılmış karakterlerden ayırmaya yeter. “Camus’nün ‘saçma’ felsefesi, temelde insana sunulan hayatını yaşanmaya değer olup olmadığı sorusu üzerinde yoğunlaşır. İnsan hayatın yaşanmaya değer olduğuna karar verirse onun zorluklarına, sıkıntı ve zahmetlerine katlanmak zorundadır. Bunun tam aksini düşünenler yani hayatın yaşanmaya değer olmadığına karar verenler için intihar kaçınılmaz bir sondur. Buna da elbette insanın kendisi karar verecektir.” [13] 28 Kasım’da ölürse bir başka ritüelin tamamlanacağını düşünen Zebercet’in tek yaptığı ‘bilinçli’ eylem, “28 Kasım’da ölmenin anlamsız olduğuna” karar vermektir. Kaldı ki Zebercet’i ölüme götüren, hayatı sorgulayış üzerine verilen bir karar değil, sadece ve sadece çektiği ruhsal acı olacaktır.
Zebercet’in ruhsal dengesizliğini arttıran unsurlardan önemli olan bir diğeri de otelin kendisidir. Bir ölüler mekanı olarak otel / konak, bir karakterin oynadığı role sahiptir. Her duvar kağıdının, çerçevenin, dolabın, karyolanın, saatin altından etkileriyle birlikte ölüler çıkar. Zebercet’in ‘yabancılığı’ depreştikçe bir kimliğe ait olma kaygısı da belirginleşir; anılar, geri dönüşler, anımsamalar bir Keçecizade olmak adına çoğalır. Antik Yunan tragedyasındaki fury’ler [14] ya da Ibsen’in meşhur oyunundaki hayaletler [15] gibi ele geçirirler kurbanlarının ruhunu; onları cinayete ve kendilerini öldürmeye teşvik ederler. Şeceresini çıkarmanın dahi zor olduğu yoğunlukta bir konak tarihi, Keçecizade anısı ve bunlarla beceriksizce birleştirdiği kendi anılarının altında Zebercet ezilir, cinayet de işler, kendini de öldürür. “Ağır hatıra tazyikinin altında ezilmek” [16] diye tam da buna denir. Birbirleriyle iletişimi olmayan yersizyurtsuzların gelip gittiği bir yer olarak konak, kurmaca unsuru olarak işlevini zaten layıkıyla yerine getirir. Ancak, romanın sonlarına doğru Zebercet’in nevrotik gerilimlerinden rol çalmaya başlayarak, barındırdığı “doğal ürkünç / garip hatıra malzemesi” sayesinde, Edgar Allan Poe ya da Truman Capotevari bir biçimde hem başlı başına bir karakter olur hem de Zebercet’in travmasında ille de bir neden ya da tetikleyici bulmak istiyorsak etkili bir unsur haline gelir.
[1] Prop: Tiyatroda sembolik anlamda işlevselliği olan ve sahnede mutlaka görünen bir nesne.
[2] Mahir Ünlü, Ömer Özcan. 20. Yüzyıl Türk Edebiyatı. İstanbul: İnkılap, 1989. s. 491.
[3] Prof. Dr. Cengiz Güleç. “Anayurt Oteli: Zebercet’in Dünyası”. Yusuf Atılgan’a Armağan. İstanbul: İletişim, 1992. s. 365.
[4] Berna Moran. Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış II. İstanbul: İletişim, 2001. s. 296.
[5] Yusuf Atılgan. Anayurt Oteli. İstanbul: YKY, 2005. s. 28.
[6] A.g.y. s. 31.
[7] Nurdan Gürbilek. Yer Değiştiren Gölge. İstanbul: Metis, 2005. s. 47.
[8] “Taşra” kavramının işlenişi bağlamında, Nuri Bilge Ceylan’ın Mayıs Sıkıntısı, Reha Erdem’in 5 Vakit adlı filmleri Anayurt Oteli’ne benzer özellikler gösterir.
[9] Dostoyevski’nin yeraltı adamını hatırlayalım.
[10] Ali İhsan Kolcu. Yusuf Atılgan’ın Roman Dünyası. İstanbul: Toroslu Kitaplığı, 2003. ss. 68-69.
[11] Yusuf Atılgan’la Söyleşi, Metin Cengiz. “Sevgi Yazdıklarımın Temel Eksenidir”. Yusuf Atılgan’a Armağan. İstanbul: İletişim, 1992. s. 77.
[12] A.g.y. ss. 218-219.
[13] Ali İhsan Kolcu, Yusuf Atılgan’ın Roman Dünyası, s. 79.
[14] Fury: Antik Yunan tragedyasında arkaik zamanlardan gelen kötücül güçler. Aiskhülos’un Oresteia Üçlemesi’nde görülebilir.
[15] Henrik Ibsen, Hayaletler.
[16] A.g.y. s. 152.

3 yorum:

  1. I bеlieve that is аmong the so muсh vital info for
    mе. Anԁ i аm glad гeading your artіcle.

    Hоweѵer should гemark on some general
    thingѕ, Τhe site stуle is perfеct, thе
    aгticles iѕ trulу еxcellеnt :
    D. Gοod јob, cheers

    Here іѕ my homеpage :: twins pregnancy
    Here is my web site urine during pregnancy

    YanıtlaSil
  2. With havin so much contеnt dο you evег run into anу iѕsues of plagorism oг copyright
    violation? My sіte hаѕ a lоt оf
    exclusivе contеnt I've either authored myself or outsourced but it appears a lot of it is popping it up all over the web without my permission. Do you know any ways to help protect against content from being ripped off? I'ԁ
    genuinely appreсіate it.

    Feel frее to visit mу web site SEOPressor V5 review

    YanıtlaSil
  3. Howdy! Ι сould haѵе swoгn
    I've been to your blog before but after browsing through a few of the posts I realized it's new to me.
    Anyways, Ι'm definitely happy I came across it and I'll be
    bоokmarking іt and checking back frequently!


    Heгe іs my blog - wedding dresses

    YanıtlaSil